Emre- 30.03.2020

Öykünün isminde bahsi geçen Bisiklet Hırsızları’nın Vittorio De Sica’nın Bisiklet Hırsızları filmiyle bir alakası yoktur, onu peşinen yazayım, yanlış bir beklenti oluşmasın okuyucuda. Bu hikaye İstanbul’da yaşanmış gerçek olaylardan uyarlanmıştır.

Bölüm 1 | Bisikletler

Yıl 2018.

Emre ve Ezgi büyük heveslerle biri siyah, diğeri beyaz iki adet katlanır bisiklet aldılar.

Bisikletlerini o kadar sevdiler ki her yere götürmeye başladılar.

Mesela Kaz Dağı’nda bisiklete bindiler.

Assos’ta bisiklete bindiler.

Gökçeada, Selanik, Atina gibi daha bir çok yere bisikletlerini de beraberinde götürdüler. Ayrıca düzenli olarak haftada bir kaç gün Caddebostan’daki bisiklet yoluna çıkıp hem gezi hem spor yaptılar.

Hayat böyle akıp gitmekteydi.

 


Bölüm 2 | Veda

1 Yıl Sonra…

Bir gün Emre spor yapmak için Caddebostan’daki bisiklet yolu üzerinden Maltepe’ye doğru bisiklet sürüyordu. Bisiklet artık hayatının bir parçası olmuştu. Halinden memnun bir şekilde yol almaktaydı. Yaklaşık 1 saatlik bir sürüşten sonra geri dönmeye karar verdi. Dönüşte su içmek için mola verdiğinde fonda İstanbul manzarasıyla birlikte bisikletine bakmaktan çok keyif aldı ve bu anın bir fotoğrafını çekmek istedi.

Emre bu anın bisiklete bir veda olduğundan habersiz bir kaç fotoğraf çekti, sonrasında bisikletine atladı ve evine döndü. Her zamanki gibi Ezgi’nin apartmanın içindeki demir borulardan birine zincirlenmiş olan bisikletinin üzerine kendi bisikletini zincirledi.

 


Bölüm 3 | Trik ve Poshet

Trik ve Poshet, akşam üzeri saat 7 civarında, bir süredir takipte oldukları bisikletlerin bulunduğu apartmana doğru yola çıktılar. Kadıköy’de katlanır bisiklet modası çıktığından beri işleri iyi gitmekteydi. Piyasa hareketliliği böyle devam ederse bir kaç aya kalmaz yurt dışına kaçmak için gerekli parayı biriktirebileceklerdi. Yaptıkları işi hırsızlık olarak değil, zenginden alıp fakire vermek gibi görmekteydiler. Kendileri de fakir olduklarına göre parayı kendileri için almakta bir sakınca yoktu. Sonuçta bisikleti yeme, barınma, geçinme gibi temel bir ihtiyaç olarak değil de daha çok küçük burjuva lüksü olarak görmekteydiler.

Trik önden gitti ve apartmanın üst katlarında bulunan dairelerden birinin ziline bastı. Şansına ilk bastığı zilin sakini su sayacı okuma zokasını yutmuş ve kapıyı açmıştı. Trik arkadaşına dönerek,

Trik- Lan Poshet, sen burada bekle etrafı kes,

…dedi ve yıllardır kazandığı çeviklikle içeri dalarken bir yandan da montunun iç kısmına sıkıştırmış olduğu keskiyi çıkarttı.

Poshet, anladığını gösteren bir kafa hareketi yaptı ve erketeye yatarak beklemeye başladı.

Poshet Trik’ten çok daha sonra başlamıştı bu işe. O yüzden erkete işi hep kendisine kalmaktaydı. Bu işi yapmayanlar en zorunun çalma kısmı olduğunu düşünür ama aslında en stresli iş bu erkete işiydi. Çalma işini yapmak belli bir hareket ve eylem içerdiğinden kendi içinde sürükleyiciliği olan bir performanstı. Ancak beklemek öyle değildi. Kaderin diğer kişinin ellerinin çabukluğuna bağlıydı, dolayısıyla belirsizdi ve belirsizlikle geçen 30 saniye bile saatler geçmiş gibi hissettirirdi. Eylemsizlik eylemlerin en zoruydu.

Poshet, bir yandan bunları düşünmekte, diğer yandan stresli görünmemek için apartman kapısında asılı olan reklam broşürlerini karıştırarak sakin görünmeye çalışmaktaydı. Şimşek hızında bir aydınlanmayla bu broşürlerin elinde olmasının kendisine çok iyi bir kamuflaj yarattığını fark etti ve performansının arka plan hikayesini broşür dağıtmaya çıkan dönerci çırağı olarak geliştirdiği bir role soktu kendisini.

Poshet’in bunları düşündüğü hem çok uzun hem çok kısa o beş saniye içerisinde Trik çoktan bisikletlere ulaşmış ve içinden çok kuvvetli bir zincirle karşılaşmamak için dua edecek zaman bile bulamadan bisikletlerde takılı olan en ucuzundan uyduruk zincirleri görmüştü. Üst dudağının sağ tarafından hafifçe yukarı doğru kalkmak suretiyle gerçekleşen sırıtışa engel olamadı.

Tak!

Tak!

Trik, birer hareketle iki bisikleti de zincirlerinden kurtardı ve Poshet’e seslendi,

Trik- Lan Poshet, gel hadi tut şunu!

…dedi ve siyah bisikleti uzattı. Kendisi de beyaz bisikleti aldı ve sakin adımlarla apartmandan çıktılar.

Yılların tecrübesiyle sabit biliyorlardı ki bu aşamada sakin olmak ölümcül derecede önemliydi. Etraftaki insanların şüphe duymaması bu anda yaşanan 10 saniyeye bağlıydı. Bu sakinlik sayesinde apartmanın bahçe kapısından çıkarlarken karşılaştıkları bir apartman sakinini hafif bir şüphe duyulmak suretiyle atlatmayı başaracaklardı.

Apartmanı çevreleyen duvarları aştıktan sonra bisikletlere atladılar ve Trik önde, Poshet arkada, bisikletleri satacakları yeraltı pazarına doğru son sürat mahalleden uzaklaştılar.

 


Bölüm 4 | Zeytin

Zeytin, gediklisi olduğu apartmanın önünde vakit geçirmekteydi.

Güneşli ama soğuk bir gün, diye düşündü. Bu soğukta miskinliğin bile tadı çıkmıyor, en iyisi biraz yemek bulmak, diye içinden geçirdi ve yürümeye başladı.

Alışkanlık edindiği üzere her gün, günde dört kez mahallesinin içinde yemek turuna çıkmaktaydı Zeytin. Önce sokağın köşesindeki bakkala gitti. Bu lokasyonun önü genelde kalabalık olurdu. Burayı bilen başka kediler de vardı zira. O yüzden yemek Zeytin’e bazen kalır bazen kalmazdı. Fakat o gün şansına az da olsa yemek vardı. Ne gözünü ne de karnını doyuracak miktarda yemeği bir çırpıda bitirdikten sonra mahallenin eczacısına doğru turuna devam etti. Oradaki adam işleri çok yoğun olmadığı zamanlarda kapının önüne Zeytin için yemek bırakırdı  ama o gün bırakmamıştı, demek ki yoğundu. Pis adam.

Geriye iki apartman kalıyordu. İlk seçimi Sevimli Apartmanı oldu. Sevimli apartmanının giriş katında yaşayan adam Zeytin’i ne zaman görse yemek verirdi. Fakat o gün adam işte olsa gerek, Zeytin’in miyavlamalarına karşılık vermedi. Zaten günleri de bir türlü öğrenememişti Zeytin. Gerçi ne gerek vardı, böyle şeyler bünyede stres yaratırdı, gerek yoktu.

Zeytin, ismini asla doğru telaffuz edemediği garip isimli apartmana gitti. Apartmanın giriş katında oturan bir çift, ara ara kendisine yemek ve su verirdi. Bunlar da yemek işini bir düzene soksa iyi olacaktı ama, sokmuyorlardı işte. Gideyim bir bakayım, yemek vermezlerse bile orada oturur beklerim, diye düşündü.

Çiftin mutfak camına zıpladı Zeytin. Camın panjuru açıktı. Demek çift evde, diye düşündü. İçeriyi görmek için kafasını sağa sola uzatırken birden mutfak camının iç tarafındaki tezgaha Atarlı zıpladı. Çiftin tekir cinsi gri kedisine Atarlı ismini koymuştu Zeytin. Çift ne zaman mutfak kapısını açık unutsa Atarlı hemen mutfak tezgahına zıplayıp camın önüne tünerdi ve aradaki camın da verdiği bir güvenle camdan cama kung-fu yapmak için Zeytin’in gelmesini beklerdi. Hayatında sokak görmemiş kedi kendisine atarlanıyordu işte, Zeytin onu ciddiye almamayı zamanla öğrenmişti. Arada cam olmasa, zaten gününü gösterirdi Atarlı’ya.

Uzun uzun miyavladı Zeytin ama çiftten bir ses yoktu. Belki de evde yoklardır diye düşünürken apartmandan ellerinde birer bisikletle iki insan çıktı. Bunlar bizim çiftin bisikletleri değil miydi yahu? Peşinden koşup yakalasam mı, diye düşünerek peşlerinden aşağı atladı. Fakat aşağıya atladığında birden bacağının pislendiğini hissetmiş olacak, oturup sağ bacağını yalamaya başladı.

Bacağını yalarken hırsızlar apartmandan iyice uzaklaşmıştı. Peşlerinden koşmayı düşündü ama bu soğuk havada aç karnına koşturup durmak iyi bir fikir olmayabilir, diye düşündü ve vazgeçti. En iyisi çift yemek çıkartana kadar burada beklemekti.

 


Bölüm 5 | Final

Emre, elinde yetiştirmesi gereken bir işi olduğu için iki gündür evden dışarı çıkmadan kurgu yapıyordu.

İkinci günün sabah saatlerinde Ezgi gece vardiyasından evde döndü.  Apartmana girdiğinde bisikletlerin olması gereken yer bomboş kendisine bakmaktaydı. Panik içinde eve girdi ve Emre’ye bisikletlerin yerinde olmadığını söyledi.

Emre ilk anın şokunu atlattıktan sonra apartmanın sığınak katına indi ve kamera kayıtlarını izlemeye başladı. Bisikletlerin gece ya da sabaha karşı çalındığını düşünerek bulundukları zaman diliminden geriye doğru kayıtları taradı. Yaklaşık bir kaç saat ileri geri hızlı sararak kayıtları talan eden Emre sonunda çalınma anına ait görüntüleri buldu ve harici diskine aktardı. Hırsızlık tahmin ettiği gibi gece ya da sabaha karşı değil, insanların işten eve geldiği en yoğun saatte, akşam üzeri 7’de gerçekleşmişti.

Koşa koşa eve döndü ve görüntüleri bilgisayarına aktarmaya başladı. Aktarım devam ederken polisi arayarak durumu anlattı. Telefondaki polis, bir ekibin eve gelerek ifade alacağını, evde kalmalarını söyledi.

Bu bekleme süresini eli kolu bağlı bir şekilde geçirmek istemeyen Emre polislerin işini kolaylaştıracağını düşünerek kayıtların malum bölümlerinin zaman aralıklarını not alarak kurgu programının karşısına geçti ve olay zincirini net biçimde gösterecek şekilde üç açıyı birbirlerine bağlayarak görüntüleri kurguladı.

Yaklaşık 1 saat sonra polisler geldi. Emre polislere bildiği şeyleri anlattı ve elindeki görüntülerden bahsetti. Polisler görüntüleri görmek istediği için hep beraber bilgisayarın başına geçtiler ve Emre oynat butonunu tıkladı.

Emre- Bakın, neredeyse yüzleri bile görünüyor, bulunurlar değil mi?

Polis- Vallahi sizin bisikletler dün çalınmış, dün haber verseydiniz daha kolay olurdu. Kıyafete bakarak çevirme yapılırdı ama şimdi aradan bir gün geçmiş kıyafet falan değişmiştir. Biz whatsapptan ekiplere yollayacağız bu görselleri tabi, güven timimiz çok iyi çalışır, hiç merak etmeyin siz. Karakola gidip ifade verin ve tutanak tutturun siz.

Emre kurguladığı videodan ayrıca ekran görüntüsü fotoğrafları da aldı, zira whatsapptan güven timine fotoğraf yollanacaksa işlerini kolaylaştırmış olurum, diye düşündü. Fotoğrafları ve videoyu bir usb-diske aktardı ve en yakın karakola giderek ifade verdi. Bu kadar kanıt olduktan sonra bisikletlerin bulunacağından emindi.

Karakoldaki polis amiri Emre’ye bisikletlerin faturaları ve bisikletleri tanımayı kolaylaştıracak belirleyici özelliklerin göründüğü fotoğraflar var mı, diye sordu. Çizik, ezik vs. gibi. Ezgi de Emre de bisikletlerine o kadar iyi bakmışlardı ki en ufak bir çizik ya da ezik yoktu ‘maalesef’.

Emre- Ama fatura vardır evde. Her şeyin faturasını saklarız zaten biz, eve gidip bulurum ben hemen.

Polis- Tamam, siz faturayı bulup getirin, dosyanıza ekleyelim. Fatura olmadan zaten bulsak bile kanıtlayamayız size ait olduğunu. Fatura şart o yüzden. Yoksa bir şey yapamayız yani.

Emre- Tamam memur bey, çok teşekkürler.

Emre eve gitti ve faturaları sakladıkları dosyaları talan etti. Yıllar önce aldığı 20 liralık uyduruk el fenerinin bile faturasını buldu fakat ne hikmetse yaklaşık üç bin lira ödedikleri bisikletlerin faturaları kayıptı. Günlerce tüm evin altını üstüne getirseler de faturaları bulamadılar.

Üzüntü.

Haksızlığa uğramışlık.

Kızgınlık.

Moral bozukluğu.

Kendini suçlamak.

Umutsuzluk.

Başka şeyler.

İş, güç, yoğunluk derken…

Kabulleniş.

En pahalı zincirle donatılmasına rağmen evde saklanan yeni bisiklet.

Sonra korona.

Karantina.

Eski fotoğraflar, nostalji vesaire derken…

-SON-